Klasik edebiyat, kültür tarihimizde etkisini asırlarca hissettirmiştir. Bugün için bu kültürel oluşumun işlevini tamamlayarak kültürel alandan çekildiği söylenebilir mi? Çağdaş edebiyatımızın klasik edebiyat verimlerinden yararlanabileceği unsurlar mevcut mudur?

Kültürün en önemli taşıyıcısı, siz de takdir edersiniz ki dildir. Sürekli kopmalar olmadıkça dil, ait olduğu toplumun hayatiyetini sürdüren kültür kodlarını geleceğe taşır. Yenilik iddiası taşıyan her sanatkâr, kaçınılmaz olarak geçmişle hesaplaşır. Yoksa yeniliği nasıl anlaşılacak? Klasik edebiyat, geçmişimizin estetik hafızasıdır. İşlevselliğini yitiren unsurlar elbette unutulacaktır. Divan şiiri için de böyle olmuştur. Fakat divan şiirinin kalıcılığını sağlayan çağrışım zenginliği, söyleyiş güzelliği günümüzün şairlerinin de dikkatini çekmektedir.



Divan şiirinin gerçek hayattan uzak olduğu, soyut bir dünyayı ifade etmeye çalıştığı bu sebeple de halkın bu şiirden uzak kaldığı iddiaları için neler söylemek istersiniz?

Divan şiirine ilk ve en ciddi eleştirileri yöneltenler, o kültürün içinden gelen insanlardı. Bu, esasen divan şiirinin bizatihi kendisiyle ilgili durum da değildi. Türk toplumundaki Osmanlı imgesiyle ilgiliydi. Osmanlı kültürüyle yetişen aydınlar batıyla yüz yüze gelince kendi geleneklerini kıyasıya eleştirdiler. Öte yandan geleceğiyle ilgili ince hesapları yüzünden geçmişe sövmeyi marifet sayanları mı dersiniz, bir divanı baştan sona okumadan uzman olanları mı dersiniz, değil ki şiir, ömrü boyunca bir tek hikmetli söz söylememiş gösteri budalalarını mı dersiniz bir sürü alık tarafından divan şiiri taciz edildi. Fakat, gelin görün ki tamamı köy kökenli ve tabiatıyla muhafazakâr okur-yazar kesim divan şiirini savunmaya yeltendi. Öyle ki akademik hayatının bilhassa ilk yıllarında divan edebiyatının sosyal hayattan kopuk olmadığını kanıtlamak üzere bir yığın lakırdıyı kocaman hüküm cümleleriyle bağlamayan meslektaşım yok gibi. Yani ortada trajikomik bir durum var.

Ortaöğretimde klasik edebiyatı okutacak öğretmenleri yetiştiren bir akademisyen olarak siz, üniversiteye yeni başlayan öğrencilerinizin klasik edebiyat konusundaki birikimlerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Toplumun değişik kesimlerinde var olan ön yargıları bu öğrencilerinizin de paylaşıp paylaşmadığı konusunda neler söylersiniz?

Dinsel bir içeriğe bürünmemiş olsa da batıl inançlarla kuşatılmış bir toplumuz. Üniversite hocası için de bu böyle öğrencisi için de. Bir yığın önyargımız var. Bunlardan bir çırpıda arınmak mümkün değil. Dolayısıyla öğrencilerimiz önyargılarla geliyorlar. Zaten üniversite öğreniminin amacı, önyargıların arkasına soru işaretleri koyabilmektir. Bunu başardığımızdan emin değilim. Çünkü bir devridâim sözkonusu. Üniversiteye yeni gelen öğrenciler daha önce mezun ettiklerimizin öğrencileri olunca giderilemeyen önyargılar konusunda kendimize de bazı sorular sormamızın zamanı gelmiş demektir.

Klasik edebiyatımızda nesrin ihmal edildiği yahut insanı derinlemesine anlatan metinlerin yazılamadığı iddialarında doğruluk payı var mıdır?

Vardır tabiî. Nesir büyük ölçüde şiirin estetik kuralları çerçevesinde şekillenmiştir. Nesrin şiirin gölgesinde gelişimini sürdürmesi zihniyetle ilgili durumdur. İnsanı ‘derinlemesine anlatan’ değil ama bizim insanımıza dair olan biteni hikâye eden metinlerin sayısı gözardı edilemeyecek kadar çoktur. Mesela, Evliya Çelebi seyahatnâmesi tek başına bir hazinedir.

Yüz yıllar boyunca tekamülünü sürdürerek bir imparatorluk kültürü seviyesine ulaşmış klasik edebiyatımızdan yeterince faydalanabilmek için sizce araştırmacılara, öğretmenlere ve öğrencilere düşen görevler nelerdir?

Her şeyden önce sevmek lazım. Bilgi olmadan sevgi kalıcı olmaz. Onun için de divanlarla, mesnevilerle yüz yüze gelmek şart. Eski metinleri okurken ilk kez bize hitap ediyormuş, ilk muhatap bizmişiz gibi bir okuyucu tavrı benimsemek gerekir. Bir de divanların, mesnevilerin her seviyedeki okuyucunun beklentileri doğrultusunda baskıları yapılmalıdır. Günümüzün iletişim ve öğretim teknikleri dikkate alınarak görsel malzemelerle zenginleştirilmiş antolojiler de okuyucuların işine yarayabilir. Ama bütün bunlar ayrıntıdır. Önemli olan böyle çabaya ihtiyacın olup olmadığıdır.

Bilim ve Aklın Aydınlığında Eğitim, 77-78 (Temmuz-Ağustos 2006), 122-123.